Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, akran zorbalığı konusunu değerlendirdi.
Siber zorbalık bireysel eylemlerden çıkarak organize bir yapıya büründü
Günümüzün en büyük tehditlerinden biri olan siber zorbalığın, masum bir sosyal medya atışmasının çok ötesinde, kasıtlı ve organize bir “psikolojik savaş” aracına dönüştüğünü belirten Prof. Dr. Tarhan, bu durumun küresel bir tehdit olduğunu ve özellikle gençlerin ruh sağlığını hedef aldığını vurguladı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bir eylemin “zorbalık” sayılabilmesi sistematik olması, kasıtlı olması, tekrarlayıcı olması ve taraflar arasında bir güç dengesizliği bulunması şeklinde kriterlerin olması gerektiğini ifade ederek, “Bu kriterler karşılandığında, ortada net bir suç vardır. Bu suçu işleyenlerin de mutlaka bir bedel ödemesi gerektir, aksi takdirde toplumda güçlü olanın zayıfı ezdiği bir siber anarşi hâkim olur.” dedi.
Siber zorbalığın artık bireysel eylemlerden çıkarak organize bir yapıya büründüğünü belirten Prof. Dr. Tarhan, “Bir grup, hedef aldığı kişiyi itibarsızlaştırmak için troll orduları gibi faaliyet gösteriyor. Bu, politik bir proje veya bir psikolojik savaş hamlesi olabilir. İngiltere’nin 2015 yılında, askeri bir terim olan ‘tugay’ ismini kullanarak bir sosyal medya birimi kurması, devletlerin bu alanı ne kadar ciddiye aldığının en net kanıtıdır. Amaç, dezenformasyon yaymak veya hedefleri itibarsızlaştırmaktır.” ifadesinde bulundu.
Siber zorbalık gençler arasında çok yaygın
Siber zorbalığın özellikle gençler arasında endişe verici boyutlara ulaştığını rakamlarla ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Yapılan çalışmalar, akran zorbalığı kurbanı olan gençlerin oranının her üç gençten biri olduğunu gösteriyor. Ancak konu siber zorbalığa gelince bu oran yüzde 40’lara kadar çıkıyor. Bu, küresel bir ruh sağlığı tehdididir.” diye konuştu.
Siber zorbalığın gençler üzerindeki yıkıcı etkilerine vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, “Bu durum, ergenlerde ciddi okul reddi, akademik başarıda düşüş, içe kapanma, depresyon ve kaygı bozukluklarına yol açıyor.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, özellikle “akademik zekâsı yüksek ancak sosyal ve duygusal becerileri zayıf” çocukların zorbalığa karşı daha savunmasız olduğunu ve bu çocukların sosyal iletişim bozuklukları açısından değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Evde şiddet varsa çocuk zorbalığı öğreniyor
Zorbalığın temelinde genellikle çocuğun aile içinde öğrendiği yanlış sorun çözme yöntemlerinin yattığını belirten Prof. Dr. Tarhan, “Çocukluk agresyonlarında birinci sırada canlı örnekler, yani aile içi tutumlar gelir. Evde ‘vurdum mu oturturum’ kültürünü gören çocuk, hak arama yöntemi olarak zorbalığı öğrenir.” dedi.
Ergenlik döneminin, gençlerin hayatı keşfettiği ve sosyal becerilerini geliştirdiği “normal şizofrenik bir dönem” olarak tanımlanabileceğini belirten Prof. Dr. Tarhan, bu süreçte duyguların mantığın önüne geçtiğini ve gençlerin sonunu düşünmeden hareket edebileceğini ifade etti.
“Ergenden sıfır hata beklemek gerçekçi değil, tam tersine zararlıdır. Gençlerin hata yapma hakkı vardır, çünkü hayatı böyle öğrenirler.” diyen Prof. Dr. Tarhan, “Aile, özellikle şiddet ve yalan gibi temel konularda net bir tavır alarak çocuğa duygusal ve sosyal sınırları öğretmelidir. Tıpkı bir binanın kapıları, pencereleri gibi, duyguların da sınırları vardır.” diye konuştu.
İyiliklerin yaygınlaştığı bir ortamda zorbalık barınamaz
Zorbalığın sadece vurmakla, kırmakla sınırlı olmadığını belirten Prof. Dr. Tarhan, fiziksel, sözel ve sosyal olmak üzere şiddetin üç farklı yüzü olduğunu, zorbalığı uygulayan kişilerin genellikle özgüven eksikliği yaşadığını ve başkalarını ezerek, değersizleştirerek kendi egolarını tatmin etmeye çalıştıklarını söyledi.
Okullarda artan akran zorbalığına karşı geliştirilen mevcut programların “kötülükle mücadele” üzerine odaklanarak eksik kaldığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Karanlıkla mücadelenin en güzel yöntemi bir mum yakmaktır. Zorbalığı önlemenin en etkili yolu da sınıflarda iyiliği, paylaşmayı ve yardımlaşmayı artırmaktır. Milli Eğitim, ‘Rastgele İyilik Projeleri’ni acilen politika haline getirmelidir.” dedi.
Prof. Dr. Tarhan, Kaliforniya’daki okullarda başarıyla uygulanan “Rastgele İyilik Projesi” ni örnek göstererek, “Öğrencilere, bir yaşlı bakımevinde veya bir engelli merkezinde çalışmaları karşılığında kredi veriliyor. Gençler hem mağduriyeti görüyor hem de iyilik yapmanın getirdiği manevi hazzı tadarak bu davranışları pekiştiriyor.” ifadesinde bulundu.
Akran zorbalığının küresel bir sorun haline geldiğini ve Finlandiya gibi ülkelerin buna çözüm aradığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bizim kültürümüzde sadece kötüyle mücadele etmek yoktur, aynı zamanda iyiyi güçlendirip artırmak vardır. İyiliklerin yaygınlaştığı bir ortamda zorbalık zaten barınamaz.” diye konuştu.
Zorbalığa uğramanın temeli de evde atılıyor
Zorbalığın temelinde genellikle ergenin evde yaşadığı “insan yerine konulmama” hissinin yattığını belirten Prof. Dr. Tarhan, ailelere çocuklarıyla iletişim kurma biçimleri konusunda hayati uyarılarda bulunarak, “Sen adam olmazsın, akılsızsın” gibi çocuğun kişiliğini hedef alan eleştirilerin, özgüvenini yok edeceğini ve onu zorbalık kurbanı olmaya aday hale getireceğini, doğru eleştirinin “Sen iyi bir çocuksun ama şu davranışın şu gerekçeyle doğru değil” diyerek, sadece davranışı ve çabaları gerekçesiyle eleştirmek olduğunu anlattı.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, baskı ve korku kültürlerinde yetişen çocukların “sorma, düşünme, itaat et” mottosuyla büyüdüğünü, bunun da girişimci ve yenilikçi olamayan, sadece itaat eden nesillere neden olduğunu kaydederek, “Sessiz sakin bir toplum olur ama ufak bir problemde büyük patlamalar yaşanır.” dedi.
Aile içinde monolog yerine diyalog esas alınmalı
Zorbalık uygulayan kişilerin de aslında kendi zayıflıklarını kapatmaya çalışan, kendileriyle yüzleşemeyen bireyler olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Bu döngünün kırılabilmesi için aile içinde monolog yerine diyaloğun esas alınması gerekir. Bizim kültürümüzde ‘su büyüğün, sus küçüğün’ gibi artık çağa uymayan kalıp düşünceler var. Bu şekilde yetiştirilen ‘hanım hanımcık, efendi’ çocuklar, saygılı olsalar da kendilerini ezdirdikleri için zorbalığa kurban olmaya adaydırlar.” diyerek, bu gençlere “hayır deme becerileri” ve girişkenlik eğitimlerinin verilmesinin şart olduğunu söyledi.
Sosyal ve duygusal zekânın, en az akademik zekâ kadar hayati olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tarhan, sadece ders çalışmaya odaklanılarak “proje çocuk” yetiştirmenin büyük bir hata olduğunu ifade etti.
“Bu çocuklar okulda birinci olur ama ‘kurtlar sofrası’ gibi olan iş hayatında başarısız olurlar, çünkü nerede nasıl davranacaklarını öğrenememişlerdir.” diyen Prof. Dr. Tarhan, sosyal zekânın da doğuştan gelmediğini, öğrenilebilir bir beceri olduğunu vurguladı.
Medya şirketlerine çocukları korumaya yönelik yasal zorunluluklar getirilmesi
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ailelerin ve okulların akran zorbalığı karşısındaki panik halinin yanlış olduğunu belirterek, “Akran zorbalığını bir tehdit olarak görmeyelim. Bu, çocuğun hayatın zorluklarını öğrenmesi, problem çözmesi ve kendi gemisinin kaptanı olması için bir gelişim fırsatıdır. Görevimiz, çocuklarımızı sera çiçeği gibi büyütmek değil, onları bu fırtınalı denizde yüzmeye hazırlamaktır.” dedi.
Pandemi döneminin en büyük kurbanlarının, sanılanın aksine yaşlılar değil, dijital bağımlılığa sürüklenen çocuklar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, Ulaştırma Bakanlığı’na acil çağrıda bulunarak, Avrupa’da olduğu gibi medya şirketlerine çocukları korumaya yönelik yasal zorunluluklar getirilmesi gerektiğini, aksi halde bir neslin kaybedileceğini vurguladı.
Problemleri çocuklar aralarında çözmeli
Zorbalık vakalarında ailelerin hemen karşı tarafın ailesini aramasının “ilkel” ve “kolaycı” bir yöntem olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Problem iki çocuk arasında. Öncelik, aileleri hiç devreye sokmadan, bu iki çocuğun rehber öğretmen eşliğinde sorunu kendi aralarında çözmeyi öğrenmesidir. Asıl amaç olayı çözmekten çok, o olaydan çocuğa bir hayat dersi öğretmek, yani bir fırsat eğitimi yaratmaktır. Gelişmiş eğitim sistemleri buna ‘sessiz eğitim’ diyor; sorun, farkında olmadan, ilişkiler içinde çözülüyor.” diye konuştu.
Ergenler dürtüsel ve sonunu düşünmeden hareket edebiliyor
Ergenlerin beyninin ön bölgesinin (frontal lob) henüz tam olgunlaşmadığı için dürtüsel ve sonunu düşünmeden hareket edebileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Rehber öğretmenler, olayın arkasında kasıt mı, dürtüsellik mi, yoksa bilmeden yapılan bir hata mı olduğunu analiz etmeli. Çözüm, bu analize göre şekillenmelidir.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Tarhan, modern ve etkili bir ceza yöntemi olarak, zorbalık yapan öğrenciye “haftada üç gün bir yaşlı bakımevinde çalışma ve bunu raporlama” gibi topluma hizmet cezaları verilebileceğini, bu tür uygulamaların Türkiye’de de yapılabileceğini dile getirerek, “Buradaki amaç, o gence suçluluk ve pişmanlık duygusu yaşatarak empati kurmasını sağlamak ve onu topluma yeniden kazandırmaktır. Öbür türlü cezalar, gencin paranoid düşüncelerini pekiştirir ve onu ‘devamlı savaştaymış’ gibi hissettirerek daha büyük ruhsal sorunlara yol açar.” dedi.
Evde yok sayılan çocuklar…
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kötülük yapmaktan zevk alan zorba çocukların temelinde genellikle “sevgi yoksunu ama aşırı disiplinle büyütülme” yattığını belirterek, “Bu çocuklar kendilerini değersiz hisseder ve başkalarını ezerek ego tatmini yapmayı öğrenirler. Evde yok sayılan bir çocuk, dayak yediğinde bile ‘varlığımın farkındalar’ diye düşünür ve öfkeyle beslenerek insanları yönetmeye çalışır.” ifadesinde bulundu.
Zorbalığın altında yatan derin psikolojik nedenlere dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bir çocuğa verilebilecek en kötü cezanın onu “yok saymak” olduğunu sözlerine ekledi.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
NEVŞEHİR
01 Ekim 2025GENEL
01 Ekim 2025GÜNCEL
01 Ekim 2025GENEL
01 Ekim 2025GENEL
01 Ekim 2025GENEL
01 Ekim 2025GENEL
01 Ekim 2025